
Az yazarken aklıma geldi bu da. Bir de öyle yazasım var kendi kendime, ne yazacağıma da bilememe hali. Dedim en iyisi özel hayatım yazayım. Blog benim değil mi ? Benim. Ne istersem yazarım öyleyse. Ohh bee !!
Eski sevgiliyi yeni zamazingosu ile görmek koyar sanmıştım çok, koymaması çok koydu yakın zamanda. Zamazingo dedim çünkü ne olduğu belirsiz şu an. Sanmıştım ki içim parçalanır, kanar falan, oturur ağlarım diye umut etmiştim. Ve böylece içimde hala güçlü bir şeyler olduğunu bilmenin tadını çıkarırdım üzülüyor olsam bile bir yandan. Ama ne oldu ? Önce bir şok. Sonra tipik bir eski manita görevini yerine getirip kıza bakma: pöfff deme. Bu mudur yani ? Ciddiyim ama, valla bi nomerosu yoktu :) Yani gördüğüm kadarıyla :)
On gündür bira içmiyorum. Maksat yenilerine yer açılsın. Yalan. Tamam itiraf ediyorum, kilo vermeliyim. Neden -meli - malı ona dair bir fikrim yok ama ver-meliyim. Sanmıştım ki bu kederle biraya karşı koyamam. Orada oturmuşlar, pek de güzel bir yer, beni hiç oraya götürmedi, eş dost arkadaşlar, şakalar espriler falan. Kıskandım tabi. Bu akşam sevişecek falan dedim. Ben de böyle deli gibi kediyle konuşup koşuya çıkıp yabancı dizi izleyeyim ancak. Ezik yaptım iyice kendimi. Yine de o birayı alıp içecek kadar dertlenemedim.
Eve gelene kadar gözlerin yandı biraz, bir itiraf daha. Buyurun buradan yakın. Vapurda arkaya geçip o rüzgarda sigara yaktım, uzaklara baktım. Zaten hasta gibiyim, ateşim de var biraz. İntihar girişimi gibi oldu. İçimden hisli cümleler kurdum. Sonra üşüdüm, sigara bitmeden içeri geçtim. Rüzgar kıçımı dondurunca bütün hissiyatım kaçtı, duygusallığım sona erdi. :)
Ev yolunda, bira savaşları zaten, yukarıda anlattığım gibi. Ben: 1 Bira: 0. Oleyyy.
Aynı anda gözlerde acımaya devam, kapıyı açar açmaz zırlamaya başlayacaktım. En dramatik ağlama şekli bence budur. "Kalabalık ve günışığında kendini tutan, acılar içindeki genç kadın gözlerindeki acıya aldırmadan yürümeye devam etti. Evinin kapısına gelince elini usulca çantasına soktu ve anahtarı aramaya başladı. Saniyeler uzadıkça uzuyordu ve ona kapıyı açacak kimsenin olmaması gittikçe daha da acı vermeye başlamıştı. Sonunda anahtarı buldu. Ve kapıyı açtı. Eve girer girmez öne sırtını kapıya dayadı, sonra kapının önüne çöküverdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı" Ve Son ! Gerçek şöyle oldu "5 katın merdivenlerini, oflaya puflaya çıkan genç kadın cüzdanından anahtarı çıkardı. O sırada kedi miyavlıyordu. Kapıyı açıp girdi ve kediyi mıncırdı. Bu sevgi sahnesinden sonra, bilgisayara yürüyüp onu açtı. Tuvalete gitti, makyajını çıkardı ve üzerini değiştirdi. Biraz sözlük, biraz facebook. "Amaan salak karı kendin arandın zaten" dedi içinden ve romantically challenged diye klişe ama zaman geçiren bir diziyi izlemeye başaldı. Sonra da yattı" Ne kadar sıkıcı, değil mi ? Sanırım bu yüzden sürekli drama, trajedi peşindeyim :)
Bu hak etme meselesi ise beni peşinde koştuğum tüm hissiyatlı aksiyonlardan koruyor. Sonuçta "böyle olmasını ben istedim, yakıp yıkan benim" dediğim zaman kendimde şikayet etme, dertlenme hakkını görmüyorum. Bundan sonraki taktiğim yüzsüzlüğe vurmak olacak. Elbette yine de bir şey olduktan sonra bunu öğrenmekten daha kötü bu olma anını görme ve bir kaç saat sonra olacakları bilme hali. Geçmiç zaman ise fazla takılmıyor insan. En azından ben pek sallamıyorum. Zaten olanların bir kısmı olması dilediğim şeylerdi. Ama yine de insan içinden "ulan adam bu akşam çatır ....!!" demiyor değil :):)
Ohh be sıkıcı hayatıma aksiyon geldi. Şimdi kendime sağlıklı yemek hazırlama, ortalığı toplama, müzik dinleyip dans etme ve de yeni merakım olan ispanyolca çalışma zamanııııı.
Not: Bu arada üzülmedim sanılmasın hiç. Üzüldüm tabi biraz, ben de insanım : ) hak ettim mak ettim, kendim arandım da bir yere kadar. Ama ne bileyim sanki daha farklı olmalıydı....
Eski sevgiliyi yeni zamazingosu ile görmek koyar sanmıştım çok, koymaması çok koydu yakın zamanda. Zamazingo dedim çünkü ne olduğu belirsiz şu an. Sanmıştım ki içim parçalanır, kanar falan, oturur ağlarım diye umut etmiştim. Ve böylece içimde hala güçlü bir şeyler olduğunu bilmenin tadını çıkarırdım üzülüyor olsam bile bir yandan. Ama ne oldu ? Önce bir şok. Sonra tipik bir eski manita görevini yerine getirip kıza bakma: pöfff deme. Bu mudur yani ? Ciddiyim ama, valla bi nomerosu yoktu :) Yani gördüğüm kadarıyla :)
On gündür bira içmiyorum. Maksat yenilerine yer açılsın. Yalan. Tamam itiraf ediyorum, kilo vermeliyim. Neden -meli - malı ona dair bir fikrim yok ama ver-meliyim. Sanmıştım ki bu kederle biraya karşı koyamam. Orada oturmuşlar, pek de güzel bir yer, beni hiç oraya götürmedi, eş dost arkadaşlar, şakalar espriler falan. Kıskandım tabi. Bu akşam sevişecek falan dedim. Ben de böyle deli gibi kediyle konuşup koşuya çıkıp yabancı dizi izleyeyim ancak. Ezik yaptım iyice kendimi. Yine de o birayı alıp içecek kadar dertlenemedim.
Eve gelene kadar gözlerin yandı biraz, bir itiraf daha. Buyurun buradan yakın. Vapurda arkaya geçip o rüzgarda sigara yaktım, uzaklara baktım. Zaten hasta gibiyim, ateşim de var biraz. İntihar girişimi gibi oldu. İçimden hisli cümleler kurdum. Sonra üşüdüm, sigara bitmeden içeri geçtim. Rüzgar kıçımı dondurunca bütün hissiyatım kaçtı, duygusallığım sona erdi. :)
Ev yolunda, bira savaşları zaten, yukarıda anlattığım gibi. Ben: 1 Bira: 0. Oleyyy.
Aynı anda gözlerde acımaya devam, kapıyı açar açmaz zırlamaya başlayacaktım. En dramatik ağlama şekli bence budur. "Kalabalık ve günışığında kendini tutan, acılar içindeki genç kadın gözlerindeki acıya aldırmadan yürümeye devam etti. Evinin kapısına gelince elini usulca çantasına soktu ve anahtarı aramaya başladı. Saniyeler uzadıkça uzuyordu ve ona kapıyı açacak kimsenin olmaması gittikçe daha da acı vermeye başlamıştı. Sonunda anahtarı buldu. Ve kapıyı açtı. Eve girer girmez öne sırtını kapıya dayadı, sonra kapının önüne çöküverdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı" Ve Son ! Gerçek şöyle oldu "5 katın merdivenlerini, oflaya puflaya çıkan genç kadın cüzdanından anahtarı çıkardı. O sırada kedi miyavlıyordu. Kapıyı açıp girdi ve kediyi mıncırdı. Bu sevgi sahnesinden sonra, bilgisayara yürüyüp onu açtı. Tuvalete gitti, makyajını çıkardı ve üzerini değiştirdi. Biraz sözlük, biraz facebook. "Amaan salak karı kendin arandın zaten" dedi içinden ve romantically challenged diye klişe ama zaman geçiren bir diziyi izlemeye başaldı. Sonra da yattı" Ne kadar sıkıcı, değil mi ? Sanırım bu yüzden sürekli drama, trajedi peşindeyim :)
Bu hak etme meselesi ise beni peşinde koştuğum tüm hissiyatlı aksiyonlardan koruyor. Sonuçta "böyle olmasını ben istedim, yakıp yıkan benim" dediğim zaman kendimde şikayet etme, dertlenme hakkını görmüyorum. Bundan sonraki taktiğim yüzsüzlüğe vurmak olacak. Elbette yine de bir şey olduktan sonra bunu öğrenmekten daha kötü bu olma anını görme ve bir kaç saat sonra olacakları bilme hali. Geçmiç zaman ise fazla takılmıyor insan. En azından ben pek sallamıyorum. Zaten olanların bir kısmı olması dilediğim şeylerdi. Ama yine de insan içinden "ulan adam bu akşam çatır ....!!" demiyor değil :):)
Ohh be sıkıcı hayatıma aksiyon geldi. Şimdi kendime sağlıklı yemek hazırlama, ortalığı toplama, müzik dinleyip dans etme ve de yeni merakım olan ispanyolca çalışma zamanııııı.
Not: Bu arada üzülmedim sanılmasın hiç. Üzüldüm tabi biraz, ben de insanım : ) hak ettim mak ettim, kendim arandım da bir yere kadar. Ama ne bileyim sanki daha farklı olmalıydı....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder