bundan otuz dokuz ay önce falan bir telefon almıştım, telefon önemli değil; sadece bir hatırlama aracı. yeniden tek başıma yaşamaya başladığım bir dönemdi, beraber yaşadığım sevgilimden hiç planlamadan çat diye ayrılmıştım, boğulmak üzereydim. gerçi ölüp gittiğimi fark etmediği ya da edip bir şey yapmadığı düşünülürse aslında belki de hak etmişti. velhasıl, sonradan pişman olmuştum biraz, boş ev, baktığım her yerde izin duruyor falan ya da kısacası yalnızlık koymuştu. yeni bir oyuncak bulsaydım belki başka türlü olurdu.
neyse, o akşam yemek için mi ne dışarı çıktım. arkadaşlarla bir bira içtim, eve gidesim vardı. yolda dondurma aldım. eve geldim, sigara almayı unutmuşum, üşendim. o an için kenarda yarım söndürülmüş bir sigara bulup yaktım, eski manitayla konuşmaya başladık telde. uzun sürdü. teli kapatıp banyoya doğru yürüdüm, oldukça uzun bir koridorum vardı. koridorun yarısında dumanaltı olmuştım bile, banyo alev içindeydi, ateşin bir sesi olduğunu öğrendim. yapabileceğim hiçbir şey yoktu. kediyi kucakladığım gibi apartmana çıkıp karşı komşunun kapısını yumruklamaya başladım. itfaiyeyi aradık. geldiler, söndürdüler, gittiler. geriye patlamış camlar ve fayanslar, erimiş bir şofben, çamaşır makinası, tamamı is dolu duvarlar ve ateş kokan eşyalar kaldı. her yer su içindeydi. yeni bir ev tutana kadar o evde o şekilde yaşadım.
sonra yeni eve taşınmak ve bir milyon dolar olan öğrenip kredisini ödemek için mal gibi kredi çektim. maddi olarak battım, manevi olarak zaten depresifim, ruh hali değil hastalık olandan. sonra paranoya da başaldı hafiften, gece kalkıp evi geziyordum, sokaktan geri dönüyordum eve falan. sonra yakın dönem içinde buzdolabım, bilgisayarım yalan oldu. sonra elimi attığım her şey bozulmaya başladı, saç kurutma makinası, rondo, mikser, lan ablama gittim başucuma koyduğu gece lambası patladı. sonra manik-depresif olmuşum çünkü o eksikti, sonra yumurtalık kistim oldu. bu arada 15 kilo falan aldım. iyice çekilmez bir tip oldum iç dünyamda. kimseye sevemedim mesela. ara ara eski bir aşk ilişkimi düşündüm, ve saçma şeyler kurdum kafamda. bazı şarkıları hiç dinlemedim mesela bir daha. ayaklarımın altı yara falan olmaya başladı. bir kaç mani atağı, bir kaç uyku hapı ve sıfır kıskançlık krizi geçti hayatımdan ve kahvaltının açıkçası mutlulukla pek de ilgisi olmadı. zaten pek kahvaltı da etmedim, kahve - sigara yaptım hep. sonra algım azalmaya başladı, anlama, analiz etme, yazma yeteneğim yitti gitti yavaşça. sonra harfleri karıştırma başladım bazen. geri dönüp bakmadığımda hala yanlış yazıyorum bir sürü şeyi. içimden heceliyorum hep doğrusunu bulabilmek için. sonra bir kedim daha oldu, bu zaten bu hikayedeki tek iyi şey neredeyse. ha pardon, sözlükten bir kaç arkadaşım oldu, bu da iyi gibi. sonra diğer kedinin dişleri döküldü, hastalar oldu sevdiğim miniğim ve gıcık olduğundan dolayı yaş mama yemiyor, kuru zaten yiyemiyor sürekli tavuk yapmaktan rengim soldu. sonra ben kimselere bir şey anlatmaz oldum, sustum hep. sonra evdeki merdivenden düşüp öldüğümü sandım, kasılmış halde yerde yatarken aklımdan geçen tek şey keşke evi temizleseydim oldu. ne üzüntü, ne pişmanlık. sonra alerjilerim azdı, sonra bir kredi daha çekmek zorunda kaldım. sonra bir kaç yakın arkadaşımla tamamen koptum, ve bazılarının nedenini bile hiç anlayamadım, hatta bilemedim. milletin kum çuvalıyım sanırım. sonra bir de millete laf anlatma, katlanam derdi var, arkadaş niye bir insan gibi duramıyorsunuz ya? valla o kadar zor değil. neyse, sonra bir şeyler, bir şeyler, bir şeyler işte.
bugün yine keyfim yok. çarşıda az dolandım, kolum askıda, her yanım ağrı içinde evime kavuştum. algılarımda da bir manyaklık var, geçen yanıyorum sandım, bu sabah ise sol bacağım dondu gibime geldi, kafam da yerinde değil. geldiğim için mutluyum, insan yok, neşe yok belki ama sinir stres de yok. neyse, eve girdim yerde bir ıslaklık. kediler çiş yaptı sandım ama kediler gidip yere çiş yapmaz bu bir kuraldır. yatağa yaparlar, ayakkabılara yaparlar, poşetlere yaparlar ama fayansa yapmazlar. biraz daha ilerledim, ayakkabılığın orası falan tamamen ıslak, ve ıslaklık gitgide artıyor. kaynağını bulamadım, açık tesisatçı yok zaten param da yok, bu durumda haber vermemin faydasının olacağı kimse yok, şimdi galiba evin bir kısmını su basıyor, bense ters giydiğim giysimi kolum omzum acıyor diye çıkaramadığım için o şekilde oturup ocağı açık bırakıp bırakmadığımı; neden, nasıl her şeyin bu kadar boktan olabildiğini düşünerek oturuyorum. önceki hayatımda berbat biri olmalıyım, başka açıklaması yok. tek arzumsa bir duvarda dibinde ağladıktan sonra, adımı unutana dek içip sızıp başka bir hayata ya da zamana ya da kişiye uyanmak. sinirliyim biraz, evet.
Salı, Ekim 22, 2013
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder