Çarşamba, Mayıs 14, 2008

rüya ve sabah

Hani böyle bazen kitaplarda falan "ağzında kekremsi bir tat kalmıştı" falan yazar ya da ne bileyim başka bir cümle içinde geçer "kekremsi" kelimesi...Kulağıma hep çirkin bir kelime gibi gelmiştir.Ben zaten harfleri de böyle güzel, çirkin, kulağa kötü gelen falan diye ayırırım. Neyse, kekremsi kelimesi de hep çirkin, yabancı bir kelimeydi benim için, günlük hayatımda yeri yoktu, hiç olmadı.
Sonra işte sabah uyandığımda birden bu kelimenin anlamını öğrenivermiştim, her nasılsa bir şeyler "ağzında kekremsi bir tat bırakmıştı, sıkıntıyla karanlık ve bulutlu bir sabaha uyanan kızın"
Daha alarm bile çalmadan oturuvermiş buldum kendimi yatakta, beynim belli ki bugünün kötü başlamasını istemiş ve benim için uyanış şarkısı olarak çilekeş'ten yetmiyor'u seçmişti.
"Ne olur girme artık gecelerime", girmeyin diye söylemeyi tercih attım sabah sabah şarkıyı dinlerken.


Rüyamda turuncu çarçaflı bir yatak, ki bu benim yatağım ve şu an zaten turuncu çarşaf serili, yani o yatağın benimki olduğunu anlamak için rüya biliminden anlamak gerekmiyor. Sanki boşlukta asılı, ben de yanına diz çöküvermişim ayaklarım nereye basıyor belli değil, çömeldiğim yerden kusursuz düzgünlükte yatak yüzeyini inceliyorum. Gündüz bir ara Murathan Mungan'ın
"dağınık yatak" ı ile ilgili birşeyler düşünmüştüm, sanırım beynim "bak dağınık değil, nasıl da kusursuzca düzgün herşey" demeye çalıştı bu rüyasında....

" öyle bir an gelir ki sevişmek ölmeye benzer,
dağınık yatağım,
mutsuz yatağım
seni artık yalnızlık bekler"

ya da şöyle demeyi tercih ettim belki de zamanında fark bile etmeden, o yüzden beynim beni
yatağımın dağınık olmadığına inandırmaya çalışıyor

"bir daha dönemem o eve, yatağa ben,
birinin sessizliğini dinleyeceksem artık
kendiminkini seçtim."

------------

Yatağın yanında dururken bir arkadaş geldi yanıma, çok hatırlamıyorum ne dediğini ama sanırım özür diliyor yaptığı bir şey için ve ben hayatımda hiç söylemediğim kadar sert bir şekilde "git başımdan" diyorum...Ve birden bire dünya üzerindeki tüm camlar aynı anda kırılıyor, sanırım. Çünkü cümle ağzımdan çıkarken aslında dudaklarım titriyor, aslında öyle demek istemiyorum, aslında "önemli değil, herşey geçti" demek istiyorum, "gel buraya"....Ama "git başımdan" çıkıyor ağzımdan. Az sonra ikimiz de ayaktayız, benim üzüldüğümü anlayan sevgili rüya yaratıklarım bana bir kıyak çekmeye karar vermiş anlaşılan bana şubu ıvır zıvır olurken yine eskisi gibi bakıp bakmayacağımı soruyor onun gözlerine, sadece ikimizin anladığı şeyler bunlar, bu sefer "evet" diyorum ve sessizce çıkıp gidiyor rüyamdan.

Yine yataklayız.Artık yanında diz çökmüyorum da baş ucunda ayaktayım, az sonra ise etrafında dolaşmaya başlayacağım. Yatağın her yanına dağılmış çivileri topluyorum. O kadar da çoklar ki....Hiç bitmiyorlar. Ya da her aldığımın yerine yenisi geliyor. Toplayamıyorum, yatağım çivi dolu kalıyor. Bana yine rahat uyku yok. Kıvrılıp yatıvereceğim kalan boş yere, ayaklarımı uzatamayacağım, döndüğüm an batacaklar, belli.

Ve daha bir sürü şey.

Velhasıl "kekremsi bir tatla uykudan sıyrılıvermişti genç kız uykudan, tıpkı saten bir geceliği üzerinden çıkarıverir gibiydi kalkışı yataktan. Hava karanlık, bulutluydu, hava tahminleri yine tutmamıştı anlaşılan "zaten hangi tahminler tutuyor ki?" diye söylendi. Kendini sürükleyerek banyoya yöneldi ve o kekremsi tadı tüm ağzından, yüzünden yıkamaya çalıştı. Bazı tadların suyla akıp gitmeyeceğini fark ettiğinde ise beyninde çalan şarkıyı dinlemek istedi, kafasının içinin bir müzik çalar gibi çalışıp durmasından sıkılmıştı, hem de kimin kontrol ettiği bilinmeyen bir müzik çalar. Saat daha dokuz olmadan beş altı sigara tüketmiş, kendini tüketmiş, iki kahve içmiş ve günü karartan o tattan kurtulmak için kendini yaşlarla yıkamıştı bile...."



Bugün erimiş dondurma gibi değil de bitter çikolata gibi bir şey bu hayat, en adisinden.



Şimdi okula gidip "arı maya hoca" olmalıyım, muhtemelen bir daha asla kokulu arı maya silgileri koklayamayacağımı hiç aklıma getirmeden.

Hiç yorum yok: